Yirmi dört saatlik zaman diliminde elli kez parti kuruyorlar, yüz kez hükümet oluyorlar, bin kez ülkeyi şaha kaldırıyorlar.

KİM KİMİ SEÇİYOR..?

Yeryüzünde bin bir çeşit tanımı ve uygulaması olan demokrasinin en bilinen tanımı siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimidir. Bakalım demokrasi en azından yukarıdaki tanıma uygun ilerliyor mu bir inceleyelim.

Siyasal denetim doğrudan doğruya hakta mıdır? Halkın yönetim üzerinde her hangi bir denetimi günümüz demokrasisinde yoktur. Halkın önüne belirli aralıklarla sandık konur ve halkı yine parti yöneticilerinin belirlediği adayları seçmesi istenir. Halk hiçbir zaman kendisini yönetecek adayları kendisi seçmez. Seçtiği adayı da zaten seçim öncesinde birkaç kahvehane toplantısında görebilirse görür. Çoğunlukla yüzünü bile görmez. Adını soyadını önüne konan listelerden öğrenir.

Yeni genel seçimlerden çıkmış ülkemizin önünde yerel seçimler var. Yerel seçimlere yaklaşırken neredeyse bütün partiler kongre yapıyorlar. Sözde parti kadrolarını yeniliyor, vitrinlerini süslüyorlar. Kendilerinden ümidi kesmiş tabanlarına bak biz yenilendik değiştik size bu sefer kesin demokrasiyi getireceğiz falan filan diyecekler. Bizlerde halk olarak yerel seçimlerde tıpış tıpış o sandık başına gidecek bizim önümüze koydukları belediye başkanını, meclis üyesini seçmiş olacağız. Buna demokrasimiz tıkırında işliyor diye sevineceğiz. Sokaklara çıkacak bizim oyladığımız başkan seçildi diye naralar atacağız.

Partilerde kongre süreci demişken bakalım neler oluyor? Kim kimi nasıl seçiyor? Ne dolaplar, ne entrikalar çeviriyorlar. İçinde halkın olmadığı müthiş bir mücadele var. Kıran kırana ilçe il kongreleri yapılıyor. Hepsi teker teker en büyük kongreye hazırlanıyor. Her parti kendi tüzüğüne göre artık kaç yılda bir yapıyorlarsa olağan kongre yapıyor. Arada bir şartları, oyuncuları değiştirmek istediklerinde nadirattan da olsa olağan üstü dedikleri kongrede yapıyorlar.

Bakalım bu kongreler nasıl yapılıyor? Bir partinin yöneticilerini parti üyelerimi seçiyor, yoksa yine partiyi yönetenler kendilerini seçecek insanları tek tek belirleyip onlar da kendilerini mi seçiyor. Demokrasilerde partilerin aday belirleme usulleri çok çeşitlidir. Olması gereken partiyi yönetecek adayların bütün partili seçmenlerin veya taraftarların oylarıyla belirlenmesidir. Fakat böyle bir yöntemi hiçbir parti kabul etmeyecektir. Halk doğrudan doğruya gönül verdiği partinin yönetiminde söz hakkına sahip olmamalıdır. Aksi takdirde parti lideri partiyi yönetirken istediği gibi karar alamaz. Gönlüne göre partiyi yönetemez. Sürekli üyelerin tamamına hesap vermek zorunda kalır. Bu yüzden bizdeki sistem parti lideri parti teşkilatlarını ya atama ile kendisi belirler veya da kongre süreçlerine müdahale ederek kendi işaret ettiği kişilerin delege seçilmesini, o delegelerinde ilçe başkanlarını, il başkanlarını yine parti liderinin işareti ile seçerler. Sonrasında liderin belirlediği kadrolar büyük kongrede tekrar kendini seçen lideri seçerler. Bumerang gibi ben seni seçtim sen beni seçtin oldu bitti maşallah demokrasisi.

Öyle demokrasinin tanımında olduğu gibi toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit olduğu bir yönetim sistemi de değildir. O da lafta kağıt üzerindedir. Tüm parti yönetimlerinde yönetime girebilmek, orada söz hakkına sahip olabilmek ciddi paralar gerektirir. Milletin aslının ekonomik gücü buralara ulaşamaz. Fakat millete vekil olabilmek için seçimlerdeki partilerin liste sıralarının fiyatları az buz rakamlar değildir? Bir belediye başkanı bir meclis üyesi olabilmek ciddi paralar harcamayı gerektirir. Tüm bunların maliyeti de seçim sonrası döner dolaşır misliyle kendini seçen halka ödetilir.

Halk ne yapıyor bu süreçte? Uzaktan olan biteni seyrediyor. Kahvehane köşelerinde futbol takımı tutar gibi tuttukları partilerinin tiyatrolarını izliyorlar. Ömürlerinde bir defa bile karşılaşmadıkları kendi partilerinin oyuncularına methiyeler diziyorlar. Rakip partinin oyuncularına çamur atmakla meşguller. Yirmi dört saatlik zaman diliminde elli kez parti kuruyorlar, yüz kez hükümet oluyorlar, bin kez ülkeyi şaha kaldırıyorlar. Hem de tüm bunları küçücük kahvehane masasının etrafında yapıyorlar. Onlarda kendi çaplarında arkadaşlarıyla, dostlarıyla, akrabalarıyla bu uğurda kavgalar ediyor, bir birlerine ömür boyu küsüyorlar.

Siyaset yüzünden bir birine küsen, düşman olan insanlar birde bu açıdan baksınlar olaya. Eşinizle dostunuzla birileri sizin tepenizde tepinecek diye yapmayın böyle yanlışları derim.