İnsanlar yaşadığımız bu çağda boş heybelerinden bir takım askıda sözler çıkarmaktalar. Bunlar askıda ekmek gibi öncesinden bedeli ödenmiş sözler değildir. Bu sözlerin hakla hakikatle bir ilgisi yoktur. Hava boşluğunda askıda kalan altı doldurulmamış sözlerin tek bir amacı vardır. Muhatabı olan kişileri toplulukları aldatmak, buradan çıkar ve menfaat elde etmektir.
Bu sözler öyle atalarımızın tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır sözüne de pek uymazlar. Bunlar yılan soğukluğunda söylenmiş pembe yalanlardır. Bunlarda elbette yılan gibi soğuk canlıları aldata bilir, onları deliklerinden çıkarabilir. Ne yazık ki bu sözlerin tatlılığı hormonludur. Böyle sözlere sinekler konar. Gerçekten bedeli alın teri ve gözyaşları ile ödenmiş söz sahiplerinin sözlerinin kalitesi bu sahte sözlerden hemen ayrılır. Kalp ve gönül erleri bu bedeli ödenmiş sözleri nerde olsa hemen tanırlar.
İnsanlar arası iletişimde söz ve davranışlarımız çok büyük bir öneme sahiptir. Elbette biliyoruz ki söz artık senet değil. En yakın dostlarımızla iletişimde bile verilen sözler sorgulanır hale gelmiştir. Alış verişlerimizde sözün bir anlam ifade etmediğinin hepimiz farkındayız. Söz gümüşse sukutun altın olduğu devirler gerilerde kaldı. Altın değerindeki sözlerimiz çamura bulandı. Alış verişlerimiz bu yüzden ya peşin para veya da kredi kartıdır.
Söz çamura düşünce toplum olarak birbirimizle olan ilişkilerimiz sürtünmeli ve sürtüşmeli çağını yaşıyor. Sözle ve gözle temas kurma iletişim çağını, bu yeni sürtünmeli ve sürtüşmeli çağ kapattı. Bedeli ödenmemiş sözler söz olmaktan çıktı. Bir olay karşısında toplum önce sürtünmeye başlıyor, sürtünmenin ortaya çıkardığı yüksek ısı kısa sürede sürtüşmeye dönüşüyor. Ardından alsana kalp ve gönül eri, en usta itfaiyecinin bile söndürmekte zorlanacağı toplumsal bir yangın. Bu yangın her yeri sarmış durumda. Şehirler, mahalleler, caddeler, sokaklar, evler gözümüzün önünde cayır cayır yanıyor. Koca koca sahte sözlere teslim olmuş durumda. Kimse kimsenin sözüne itibar etmiyor, güvenmiyor. Zaten kimse kimseyi dinlediği falan da yok. İki insan karşı karşıya geldiğinde, yenenin belliği olmadığı bir horoz dövüşüne tutuşuyorlar. Önce boş teneke misali tangur, dungur sesler, ardından sürtünme ve sürtüşme. Sonrasında kafa göz dalıyoruz birbirimize Allah ne verdiyse…. Trafikte önce kavga ederiz, hiç acelemiz yoktur. Uzun uzun sadist, narsist duygularımızı bir tatmin edelim sonra elbet biri trafik polisi çağırır diye düşünüyoruz.
Derler ki söz uçar gider yazı kalır. Uçup giden sözün söz olarak bir değerinin olmadığını umarım bir gün anlarız. Söz verdiğimizde dilimizle değil kalbimizle, gönlümüzle hatta tüm bedenimizle vermemiz gerektiğini de anlarız. Ecdat bu yüzden çok okumuş, az konuşmuş. Konuşunca bazen gönlünden geleni konuşmuş, bazen duruşuyla, tavrıyla konuşmuş. Sözün altın olduğu zamanlar….
Bir de asla yerine getiremediğimiz ve getirmek için herhangi bir çabanın içinde olmadığımız sözlerimsi şeyler var. İnsan önce Allaha söz vermişti. İyiliği tavsiye edecek, kötülükten alı koyacaktı. Sonuç insan sözünü unuttu. Söz verdiği Allah ile bir an bile karşılaşmamak için bahaneler uydurmaktadır. Eşine dostuna, çevresine hatta kendine hayatı boyunca binlerce kez hiçbir bedel ödemediği sözler vermiştir. Bunların hiç birine ne sahip çıkmıştır, ne de ardında durmuştur.
Bu sürtünmeli ve sürtüşmeli yangınları kim nasıl söndürecek. Dil ile bedelini ödemediğimiz bu askıda sözleri daha ne zamana kadar sakız gibi çiğneyip duracağız? Bunun bir sonu var mıdır? Elbette bir şeyin başlangıcı varsa, sonu da vardır. İlahi kanun gereği sahip çıkılmayan, ardında durulmayan bedeli ödenmiş güzel sözlerin yok olması gibi, Bizler gayret edersek, bu köksüz, havada boşlukta kalan sözleri önce yere indirir, sonrada bir daha topraktan filiz vermemesi için üzerine en zehirli kireçleri dökerek toprak altına gömebiliriz.
Henüz sözün bittiği noktada değilsek de, tuzun koktuğu noktada olduğumuz kesin gibi. Bu yüzden askıda ekmek misali bedeli dua ve gözyaşlarıyla ödenmiş sözleri bulmalıyız. Bu sözlerle önce tuzu sonra kokmak üzere olan bedeni bu tuzla yıkamalıyız. Kim bilir belki, Allaha verdiğimiz sözü hatırlar, daha önceleri verdiğimiz ucuz sözleri kalbimizin ateşinde yakarız. Bu sürtünmeli ve sürtüşmeli çağı, içimizde köze dönen sözlerin ateşi kapatabilir. Yeni bir çağ başlar, altın sözlerin özlere dönüştüğü çağ….