DİNDEN GEÇİNEN SINIF TEHLİKELİDİR…

"Şehvetin köleleri! Siz ilahi cezayı hak ediyorsunuz" Deniyordu. 1348 ila 1351 yılları arasında ilahi ceza 4 Avrupalı dan birini telef etti.

ORTAÇAĞ AVRUPASINDA VEBA VE SONRASI

Ortaçağ Avrupa’sında yaşam şu şekilde iş bölümü yapmıştı:

Papazlar dua ediyor, şövalyeler öldürüyor ve köylüler üretip herkesi doyuruyordu.

Doğal felaket ve açlık dönemlerinde ise, köylüler hiçbir şey yetişmeyen tarlalarını ve köylerini terk edip yollara düşüyor, yollarda hayvan leşleri ve bitki kökleri için birbirleriyle kavga ediyorlardı.

Açlıktan derileri sararıp gözleri deli deli bakmaya başladığında da şehirdeki şatolara ve manastırlara saldırıyorlardı.

Buna rağmen, Veba salgınları baş gösterdiğinde bunun suçlusu köylüler oluyordu.  Çünkü Papazlar öyle fetva veriyordu.

Oysa normal zamanda hepsini besleyen köylülerdi .

Felaketler: papazlar kötü dua ettiği için değil, dindarlar dindarca davranmadıkları için, ahlaklı yaşamadıkları için oluyordu.

Ama Mikrofon hep din adamlarında, kilisede olduğu için onlar fetva veriyor ve hemen suçluluğu ilan ediyorlardı.

Bu fetvalarda asıl suç ve günah işleyen kilise ve şövalyelik kurumu hiç suçlanamadı.

Her zaman potansiyel suçlu halk oluyordu. Köylüler suçlanıyordu.

Tanrının kilisenin memurları, kürsülerinden bağırıyorlardı:

"Şehvetin köleleri! Siz ilahi cezayı hak ediyorsunuz" Deniyordu.

1348 ila 1351 yılları arasında ilahi ceza 4 Avrupalı dan birini telef etti.

Veba, köyleri ve şehirleri kırdı geçirdi. Günahkârların yanında erdemlileri de cezalandırdı.

Floransalılar sabah kahvaltısını, yaşayan aileleriyle yaparken, akşam yemeklerini ölmüş ecdatlarıyla yediler.

Ama yine de sağ kalanlar yaşananlardan gerekli dersi çıkarmadılar.

Çünkü hala yaşamı ve ölümü anlatma, fetva verme yetkisi kilisedeydi.

Oysa Din kurumu her dönem, her dinde, yaşamın milyonlarca unsurundan hiç birini anlamayan kadrolardan oluşturulmuştu.

Düşünmekten, sorgulamaktan, incelemekten uzak kalmayı dinlerin temeli yapmışlardı.

Onun için din kurumunun, yaradılışın amacını ve yüklediği sorumlulukları anlaması asla münkün olmadı.

Tüm ömürlerini ibadet şekillerini nakletmekle, milyarlarca defa tekrarlamakla geçirdiler.

Yaradanı tanıyamadan, yaradılışı anlayamadan nesiller geldi geçti.

Bu kör bakış, insanlığın yaşadığı açlıkların, felaketlerin, savaşların en büyük nedeniydi.

Sonraki asırlarda Avrupa'da bu kilise zulmünün etkilerinden kaçınmak için yeni güçlüler oluşmaya başladı.

Bunlar da maddi servetleriyle öne çıkan ayrı bir sınıftı.

Bu yeni sınıf farklı zamanlarda ihtilaller yaparak iktidarı kiliseden devraldı.

Ancak insanlık bu defa da bu sınıfın adaletsizliklerine ve zulümlerine maruz kaldı.

Bu yeni sermayedar sınıf, 19.asra yaklaşırken tümüyle küresel tefeci-banker sınıfın ekonomik ve siyasi egemenliğine girdi.

Son iki yüzyıl içindeki tüm savaşların, soygunların, işgallerin belirleyicisi de bu tefeci-banker sınıf oldu.

Ve 21. Yüzyıla yaklaşırken, bu küresel tefeci-banker sınıf dünya hâkimiyetini sağlandıktan sonra, dünyadaki din kurumlarının tamamını da kontrolüne geçirerek yeni bir düzenlemeye tabi tuttu.

Tamamen küresel sermaye tefeci-banker sınıfın ekonomik menfaatlerine ve siyasi hakimiyet amaçlarına hizmet edecek şekilde dinlerin yeni  versiyonlarını oluşturdular.

İşte bu iki gücün aynı amaçta birleşmeleri, insanlık tarihinin en zararlı işbirliğini oluşturdu.

Bugün Ortadoğu’daki ve Müslüman dünyadaki tüm savaşların, dökülen kanların sebebi, Müslüman tarikat, cemaatleriyle, küresel tefeci-banker sınıfın amaçlarını birleştirmelerindendir.

Bunun uzantısı olarak da Müslüman ülkelerin bağımsızlığını sağlayan milli devletlerine ve değerlerine saldırmak dini amaç haline getirildi.

Libya böyle yıkılıp küresel petrol şirketlerine teslim edildi...Irak böyle parçalanıp işgal edildi. 2 milyon Müslüman(çoğu Türkmen) hunharca katledildi. Irak Petrolleri küresel Yahudi şirketlerine teslim edildi...Suriye aynı şekilde işgal edilip parçalandı, halkı bize gönderildi, yerine İsrail'in emrinde kukla kürt devletçikleri kuruluyor...Benim ülkemin sokaklarında da artık bölücü politikalarla, şeriatçı politikalar aynı çizgide buluşturuldu. Ortak düşmanları Türk Kurtuluş savaşı, Türk kimliği, Türkçe ve ülkenin kurtarıcısı Atatürk.  İşte bu küresel işgal güçlerinin ve BOP istila siyasetini hazırlayanların Türkiye’deki uygulamalarıdır.

Alıntılıdır…