O günden bugüne ne kaldı, İman kaldı yetmezmi...

Sadece, imanı bir kor gibi alıp göğsünde muhafaza eden ve bu ateş ile bu münafık ve fasık derneklere, vakıflara, STK'lara karşı aktif mücadele eden bir avuç Mümin ve Mümineler kaldı..

O günden bugüne ne kaldı, İman kaldı yetmezmi...

1983'li yıllarda Kur-an ile İslami Marşlar ile coşup meydanları inlettiğimiz o günlerden bu yana Koca bir ömür geçti,çocukluğumuzda böyleydi,gençliğimizde böyleydi,olgunluk dönemimizde, kemale erdiğimiz bu günlerde...Elhamdülillah Diyoruz başkada bir şey demiyoruz...O günden bugüne ne kaldı, İman kaldı yetmezmi...Şimdilerde münafıklar, fasıklar ve zalimler  ise ailelerimize ,arkadaş çevremize,toplumumuza musallat oldu. Gerek yurt içi, gerekse yurt dışı siyonist,misyoner ve üst aklın maddi ve manevi desteği ile kurulmuş ipe sapa gelmez bir sürü dernek, vakıf ve STK'lar keh dini argumanları kullanarak,keh dünyevi ve şahsi argumanları kullanarak, keh sözde kadın,çocuk,ağaç,çevre vb argumanları kullanarak bu ateşi öyle bir söndürdüler ki, ne aile kaldı, ne çocuk kaldı, ne arkadaş kaldı, ne toplum kaldı, ne de millet...Sadece, imanı bir kor gibi alıp göğsünde muhafaza eden ve bu ateş ile bu münafık ve fasık derneklere, vakıflara, STK'lara karşı aktif mücadele eden bir avuç Mümin ve Mümineler kaldı...Bu Kıssadaki misal gibi...Talut'un Ordusunun İmtihanı

Tâlût'un ordusu Calut üzerine giderken başlarına gelen olaylar ve Tâlût'un ordusunun imtihanı...

Tâlût, hükümdar olduktan sonra ordusunu düzene koydu ve Kral Câlût’un üzerine yürüdü.

Mevsimin çok sıcak olması sebebiyle askerin suya ihtiyacı da fazlaydı. Fakat İşmoil -aleyhisselâm-’a Cenâb-ı Hak’tan bir tâlimât geldi. Bu ilâhî emri öğrenen Tâlût:

“–Allâh sizi su ile imtihan edecek. Kim kanıncaya kadar ondan içerse benim askerim değildir!..” dedi.

Önlerindeki nehirden, ancak bir avuç içmeye izin verilmişti.

İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ-’ya göre bu nehir, Şerîa diye isimlendirilen Ürdün Nehri’dir. (İbn-i Kesîr, Kısasu’l-Enbiyâ, s. 511)

Tâlût ve askerleri, bahsedilen ırmağın kenarına geldiler. Ordu 80.000 kişi idi. Bunun 76.000 kişisi tâlimât dışında kana kana su içtiler. Sadece 4.000 kişi emre itaat etti. Daha sonra bunların pekçoğu da firâr etti. Geriye 313 kişi kaldı. Bu sayı, Bedir Harbi’ne iştirâk eden mü’min askerlerin sayısıyla aynıdır.

Nitekim Berâ -radıyallâhu anh-’tan şöyle nakledilmektedir:

“Biz, Hazret-i Muhammed’in ashâbı olarak şöyle derdik: Bedir’de bulunanların sayısı, Tâlût’un (Filistin) Nehri(ni) beraber geçtiği mü’min askerlerinin sayısı olan 313’tür.” (Buhârî, Megâzî, 6)

Nehirden, bir avuçtan fazla su içenlerin susuzlukları daha da arttı; dudakları kurudu ve hâlsiz kalıp bîtap düştüler, nihâyetinde perişan oldular. Emri dinleyenlere ise, aldıkları bir avuç su kâfî geldi. Ayrıca îmanları kuvvetlenip, cesâret ve güçleri ziyâdeleşti.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Böylece Tâlût, askerleri ile (Kudüs’ten) ayrılınca onlara şöyle dedi:

«–Muhakkak ki Allâh, sizi bir nehirle imtihân edecektir. Buna rağmen kim ondan içerse artık benden değildir. Eliyle bir avuç içtiği müstesnâ, kim de ondan (izin verilenden fazlasını) tatmazsa, işte şüphesiz o bendendir!»

Fakat içlerinden pek azı müstesnâ, hepsi ırmaktan (kana kana) içtiler. Tâlût ve îmân edenler, beraberce ırmağı geçince:

«–Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur!» dediler.

Allâh’ın huzûruna varacaklarına inananlar (ise):

«–Nice az sayıda bir birlik, Allâh’ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allâh sabredenlerle beraberdir.» dediler.” (el-Bakara, 249)

Âyet-i kerîmede askerî disipline dikkat çekilmektedir. Bir ordunun muzafferiyeti, her şeyden önce kumandanın emirlerine harfiyen riâyet etmekle mümkündür. Savaşta gâlip gelmek, sayıya değil, haklı olmaya, doğruluğa, îman ve mâneviyâta bağlıdır. Zafer tâcı, kemmiyetten ziyâde keyfiyet sâhibi orduların başına konur. Asr-ı saâdetteki muhârebeler, bu hâlin en bâriz şâhididir. Yine yakın tarihimizdeki Çanakkale Muhârebeleri de, bu hakîkatin en mükemmel misâllerinden biridir.

ŞEHİT TAHTINDA RABBE GÜLÜMSER

Şehit tahtında Rabbe gülümser

Ah binlerce canım olsaydı der

Şehit tahtında Rabbe gülümser

Canım bedeli bir sofradan yer

Ümitsiz olmaz ümitsiz olmaz

Sevdasız olmaz sevdasız olmaz

Dağları oyup zindan etseler

Allah nurunu söndüremezler

Dağları oyup zindan etseler

Davamın önüne geçemezler

Yarasız olmaz Çilesiz olmaz

Şehitsiz olmaz Kurbansız olmaz

Şehit tahtında Rabbe gülümser

Ah binler ce canım olsaydı der

Şehit tahtında Rabbe gülümser

Canım bedeli bir sofradan yer

Karanlık ölür zülümat ölür

Gözler önünde ve Ölüm ölür

Anladım artık Uhud ve Bedir

Ve Ümit sevda Şehadet nedir

Soludum Kanri Mahşer anını

Ümidi Şehidi ve Sevdayı

Şehit tahtında Rabbe gülümser

Ah binler ce canım olsaydı der

Şehit tahtında Rabbe gülümser

Canım bedeli bir sofradan yermı

Ömer Karaoğlu - Şehit Tahtında Rabbe Gülümser  O iman koru ile duygularını önce dizelere sonra güfte ve notalara Nede güzel yansıtmış değil mi?