Milli siyaset düşüncemizin içine zehir enjekte edildi. Tam anlamıyla toplumsal hayatımızda at izi it izine karıştı. Büyük bir düşünce travması yaşıyoruz.

15 TEMMUZ RUHU

Bu gün çoğumuzun cemaat olarak bildiğimiz, çocuklarımızı okutuyor, hayırlı güzel işler yapıyor diye aldandığımız bir ihanetin yedinci yıldönümü. Şimdilerde adına FETÖ dediğimiz bu yapıya hepimiz bir şekilde kıyısından köşesinden bilerek bilmeyerek bulaştı. Daha sonraları anladık ki, ne cemaat, ne tarikat, ne de bizim için çalışan bir sivil toplum kuruluşu. İnanın bizim toplumumuza verdiği zarar covid virüsünden kat be kat fazladır. Korona virüsü bir şekliyle atlatıldı fakat bu virüsün etkileri ve etkinliği halen atlatılabilmiş değil. Hala canlı ve her alanımıza etki etme kapasitesine sahip. Bunun en canlı örneğini geçtiğimiz seçim öncesinde Memleket partisi liderine yapılan kumpaslar ve algılarda gördük. Kemal Kılıçdaroğlu kazansın diye Muharrem İnceyi nasıl saf dışı bıraktırdılar. Bu virüs siyasi ve sosyal hayatımızdan söküp atılabilmiş değil ne yazık ki.

Martin Luther King’in bir sözü var: “Hayatlarımız, gerçekten önemli konular karşısında sessiz kalmaya başladığımız zaman sona erer.” Diyor. Aynen öyle… Fetö cemaatken özellikle milliyetçi muhafazakar kesim yaptıkları dine diyanete uymayan hareketlerine sessiz kaldı, hatta bazı Fetö liderinin dinin temel taşlarını erozyona uğratmasına bilmeden destek verdi. O dönem çok ilginçtir SHP den DYP den sonrasında da CHP den milletvekilliği yapmış Kamer Genç bu yapıyla ilgili acı gerçekleri haykırırken bizler adama aklını yemiş deli muamelesi yaptık. Cemaat ve tarikatler ne yazık ki hiçbir zaman ne toplum tarafından ne de devletin kurumu diyanet işleri tarafından sorgulanmadı. Masaya yatırılmadı. Günümüzde bile etrafına biraz insan toplayabilenler, biraz güç kazananlar din adına hareket ettiklerini iddia etmekte ve birbirleriyle büyük bir çıkar mücadelesine girişmekteler. Biraz fazla güçlendiklerinde altından ne çıkacağı belli değil. Dini hayatımızdaki bu belirsizlikler ve diyanetin yeniden yapılanmaması, kendine çeki düzen vermemesi, eski usullerle hareket etmesi dini hayatımızda büyük bir boşluğa sebep olmakta. Gençlerimiz artık cemaat ve tarikatlerin yanlış uygulamaları ve tuzaklarına düşmemek için dini yaşam tarzından gittikçe uzaklaşmaktalar. Ne olduğu belirsiz inançlara kapılıp gitmekte ve yok olmaktadırlar. Çok büyük ve süslü camilerimiz var ama içleri ya bomboş, ya da ömrünün son demlerini yaşayan insanların kurdukları cami derneklerinde çıkar kavgalarının altında inim inim inlemekte.

15 Temmuz darbesini sadece Kahraman Şehit Ömer Halisdemire indirgersek, sadece vatan sevdalısı insanların kahramanca tanklara, toplara, tüfeklere nasıl karşı durduklarına indirgersek büyük hata yapmış oluruz. 15 Temmuz gecesi toplumda ekseriyatla dini ve manevi duygular güçlü idi. İnsanlar arasında namaz kılanlar ve oruç tutanlar, ibadetlerini yaşamaya çalışanlar bir hayli fazlaydı. 15 Temmuz sonrasında FETÖ belki darbe konusunda başarılı olamadı, belki ülkeyi paramparça edemedi. Fakat başarılı olduğu ve bizimde gözümüzden kaçırdığımız alanlar var. 15 Temmuzdan sonra insanların, yardımseverlik, hayır hasenat duyguları yok edildi. Aramızdaki güçlü dini milli, ailevi bağlarımız paramparça edildi. Milli siyaset düşüncemizin içine zehir enjekte edildi. Tam anlamıyla toplumsal hayatımızda at izi it izine karıştı. Büyük bir düşünce travması yaşıyoruz. Artık ne dini hayatımızla ilgili, ne aile hayatımızla ilgili ne de sosyal hayatımızla ilgili özgün fikirler oluşturamıyoruz.

Kör dövüşü içinde siyaseten ahlaken yuvarlanıp gidiyoruz. FETÖ nün bu alanlara verdiği zararın telafisi

belki de asırlar sürecek. Günümüzde insanların acımasızca ekonomik olarak hak hukuk tanımadan bir

birini ezmesi, ona yaşam alanı tanımaması dini boşluk ve ahlaki çöküntü değilde nedir?

Peki milli manevi hayatımız 15 Temmuz öncesine dönebilir mi? Yaşıyorsak ve bu can bu

bedende ise elbette dönebiliriz. En azından milli ve manevi hayatımızın güçlenmesi yeniden vicdan

sahibi insanların yetişmesi için bir yol haritası oluşturabilir ve bu yönde gayret gösterebiliriz. Burada

elbette büyük yük devlete düşmektedir. Nasıl ki devlet savunma sanayii yatırımlarında arzuladığı

hedeflere yaklaştı ise, toplumun mayası aile içinde yatırım yapmalı ve dini ve manevi bağları

güçlendirecek hamleler yapmalıdır. Bu işi asla ve asla cemaat veya tarikat gibi gizli kapaklı ne amaca

hizmet ettiği belli olmayan, arka plandaki düşüncesinin ne olduğu net olmayan yapılara terk

etmemelidir. Bizlerde birey olarak öncelikle dini maneviyatı doğru kaynağından öğrenmeli, sözlü

anlatımlarla yetinmeden sorgulayarak, araştırarak yaşamalı ve bu doğrultudaki çalışmaların içinde

olmalıyız.

Son bir soruyla konuyu bitirelim ve Rabbim bir daha 15 Temmuzu yaşatmasın ve 15 Temmuzu

ileride bize tekrar yaşatma niyetinde olan adı her ne ise yapılara izin vermesin. Soru şu: 2011 yılında

FETÖ nün arkasından giden ve ona destek veren insan sayısı kaç milyondu? Ve 2011 yılında FETÖ ele

başı geberse idi cenazesine kaç milyon insan katılırdı? İnsanlar onun arkasından ne derlerdi? Bunları

tekrar tekrar düşünelim ve dini hayatımızı tekrar gözden geçirelim. Kalın sağlıcakla….