Ayaklarında, üstlerinde pahalı etiketli ürünler yoktur ama kimseye de kul kölelikleri yoktur. Yani bunlarda kendi küçük dünyalarında özgürdür, özgürce yaşarlar.

ÖZGÜRLÜK TUZAĞI


Günümüzde oldukça sık kullandığımız, gerçek amacımızın gizlenmesine, perdelenmesine yarayan, fakat bir türlü içini dolduramadığımız, sürekli arkasına sığındığımız kavramlar var. Biriyle fikri anlamda, toplumun ilerlemesi, gelişmesi, yaşam tarzı, vs gibi konularda konuşacak olsak, sürekli, evrensel insan haklarından tutun, barış, adalet, hürriyet, özgürlük gibi kavramlardan dem vururuz. Bu kavramlardan da, en çokta özgürlüklerden bahsederiz. Bu özgürlük nedir, ne değildir? Kim özgürlüğünü yaşarken, kimler esareti yaşıyor? Özgürlük alınıp satılabilen bir meta mıdır? Bunun bir sınırı, kuralları var mıdır? Şöyle bir masaya yatıralım…
Kandırmanın, toplumu istediği algıya inandırmanın birinci kuralı, özgürlük kavramına toplumu inandırmaktır. Bu yüzden yazılı, görsel ve sosyal medya aracılığı ile topluma her alanda özgürlük hayali pazarlanmaktadır. Bu yöntemle toplum özgür olacağız, esaretten kurtuluyoruz, kölelik bitti derken, günün sonunda iş aynı, işçi aynı, patronun aynı olduğu daha çağdaş, daha modern bir kölelik düzeni devam ediyor. Eski sistemlerde soylular kölelerinin boynuna halka takar, ayağına pranga bağlar, isterse çalıştırır, isterse pazarda bir eşya gibi, bir başkasına satardı. Her şey fiziki olarak elle tutulur, gözle görülürdü. Şimdilerde bunun yerini sanal zincirler, prangalar, tasmalar aldı. Bunu da artık özgürlük diye insanlığa yutturuyorlar. Paran kadar yaşadığın, paran kadar konuştuğun, paran kadar özgür olabildiğin, paran yoksa sen zaten doğal olarak parası olanların esaretindesin, onların sana çizdiği kadar özgürsün. Aslında özgür olan sen değil, paradır. Güçlü olan senin fiziken kaslı, kuvvetli olman değil, bedenen zayıf çiroz ama paraya sahip olan patrondur. Para özgürdür. Peki başka kim özgürdür?
Büyük sermaye ve güç sahipleri tarafından kutsallaştırılmış özgürlük kavramının toplum tarafından tartışılmasını, sorgulanmasını, özgürlüğün ne olduğu, ne olmadığı, gibi konuları toplumdan hep uzak tutarlar. Sadece kendi sınırsız özgürlüklerini ve lüks yaşamlarını devam ettirebilmek için içi boşaltılmış bir özgürlük umudu yaymaktadırlar. Bu kavramın arkasına gerçek amaçlarını saklayarak, toplumu toplum yapan tüm değer yargılarına savaş ilan ederler. Toplumdaki bireylerin önce ahlak, maneviyat, geçmiş tarihi, gelecek hayalleri, kendine olan saygısı, özgüveni vs. bireyi birey yapan tüm değerleri özgürlük adına elinden alırlar. Ellerindeki para kırbacıyla bir güzel terbiye ederler. Birey o saatten sonra, cebinde en son model telefon olmasını, ayağında çok çok ünlü bir markanın ayakkabısının olmasını, üzerine giydiklerinin pahalı etiketli olmasını, bir bardak onların belirlediği içeceklere, bir günlük kazancını bırakmayı özgürlük olarak algılar. Asla kendi olmayan, ama sahte kartondan bireyler olur çıkar. Hal böyle olunca, yaşlanan anne babaya tahammül etmez, onlara bakmak yerine, yine özgürlüğün getirdiği yenilikle evinde kedilere, köpeklere servet harcarlar. Kısacası modern özgürlük zokası, köydeki ineğin, koyunun pisliğinden nefret ettirir, ama şehirdeki kedinin, köpeğin pisliğini cebinde gezdirtir. Yani dünyanın servet sahibi modern firavunları da özgürdür. Peki başka, başka kim özgürdür?
Şehirden uzak, bir dağ köyünde yaşayan, veya bu sermaye sahiplerinin, ulaşamadıkları, kıyıda köşede kalmış, köyünde, bağında, bahçesinde ne yetiştirirse onu yiyen, hayvanından ne elde etmişse onu işleyen, onunla yetinen, parayla pulla işi olmayan, bankanın yolunu bilmeyen, teyzeler, amcalarda özgürdür. Çünkü onlar kazandıkları kadar harcama yapar, hatta bir kısmını da harcamaz,
kara gün parası der, tasarruf yapar. Ayaklarında, üstlerinde pahalı etiketli ürünler yoktur ama kimseye de kul kölelikleri yoktur. Yani bunlarda kendi küçük dünyalarında özgürdür, özgürce yaşarlar. Artık günümüzde ne yazık ki böyle yerlerinde sayısı giderek azalmakta, yok olmakta.
Peki sonuçta gerçek anlamda özgür olabilmek nedir? Emeğinin karşılığı sana hiçbir zaman sermaye sahipleri tarafından verilmeyecektir. Senin açlıktan ölmemen, ama aşırıda tok olmaman onlar için önemli. Öyleyse, önce kendi değerlerine dönecek, geçmişin yaşanmış güzel, örf adet, gelenek göreneklerine sahip çıkacak, onların üzerine kendini bina edecek, büyük bir fikri savaşa hazır olmalısın. Sonrasında paranın amaç değil, kendi amaçlarını gerçekleştirecek bir araç olduğuna inanmalısın. Bilinçli tüketmelisin. Parayı, kendini daha ileriye taşımak için kullanmalısın. Kısacası kendi özüne dönebilirsen, işte o zaman sende özgür sayılırsın.